Bilindiği üzere ulusal mevzuatta dernekler, kazanç paylaşımı amacı taşımaktan men edilmiştir; ancak derneklerin amaçlarına ulaşabilmesi için iktisadi işletmeler kurarak ticari faaliyette bulunması mümkündür. Derneklere ait veya bağlı olup faaliyetleri devamlı bulunan sermaye şirketleri ile kooperatifler dışında kalan ticari, sınai ve zirai işletmeler ile benzer nitelikteki işletmeler, derneklerin iktisadî işletmeleridir.
Unutulmamalıdır ki 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun on altıncı(16) maddesinin “Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri ile kamu yararına çalışan dernekler (...) bir ticari işletmeyi, ister doğrudan doğruya ister kamu hukuku hükümlerine göre yönetilen ve işletilen bir tüzel kişi eliyle işletsinler, kendileri tacir sayılmazlar,” hükmü uyarınca, kamu yararına çalışan dernekler tacir değildir; ancak iktisadi işletmesi bulunan ve kamu yararı taşımayan dernekler tacir kabul edilmektedir.
Dernekler, ticari faaliyet yürütebilmek için iktisadi işletme kurduklarında tacir sıfatı kazanır; zira iktisadi işletmelerin ayrı bir tüzel kişiliği bulunmaz. İktisadi işletme, dernekten ayrıştırılamaz, gayrimenkul gibi tasarruflar edinemez. Ne var ki iktisadi işletmelerin mali ve vergisel yükümlülükleri derneklerden ayrı takip edilmektedir. Bu nedenle dernekten bağımsız bir tüzel kişiliği bulunmasa da iktisadi işletmelerin vergi sicilleri derneğin vergi sicilinden ayrıdır; derneğin ve iktisadi işletmenin ayrı vergi mükellefiyetleri için ayrı vergi numaraları bulunur.
Derneğin iktisadi işletme kurması durumunda işletmenin yılsonunda elde edeceği kârın derneğe aktarılması, temettü (yani kâr payı) dağıtımı olarak değerlendirilemez.
Nitekim Danıştay 4. Dairesi tarafından 2016/14002 esas, 2019/2532 karar sayılı dosyada, Gelir Vergisi Kanununun 94. maddesine göre kâr dağıtımından bahsedilebilmesi için iki ayrı tüzel kişiliği haiz kurumun bulunması, tüzel kişiler arasında "hisse senedi" veya "iştirak hissesi" varlığına dayalı bir iştirak eden/iştirak edilen ilişkisinin mevcut olması gerektiğini vurgulanarak vakfa bağlı veya ait bir iktisadi işletmenin, vergilendirme işlemlerinden sonra kalan kazancını, bağlı olduğu vakfa aktarmasının bir kâr aktarımı olmadığına ve bu aktarımın vakıf yönünden, Gelir Vergisi Kanunun 75. maddesinin 1. fıkrasının 2. bendinde belirtilen iştirak kazancı olarak nitelendirilemeyeceğine hükmedilmiştir.
İktisadi işletmesinin elde ettiği kârı kendi hesaplarına aktaran dernek, vakıf, federasyon vb. sivil toplum kuruluşları için bu gelirlerinden dolayı gelir vergisi tevkifatı (stopaj) uygulanmaması gerekmektedir.